Çiftlikköy Mah. 32322 Sk. Onuk Plus Sitesi No: 20 Kat: 5 Daire: 12 Yenişehir-MERSİN
Çiftlikköy Mah. 32322 Sk. Onuk Plus Sit. No: 20/12 Yenişehir MERSİN
Anksiyete, Kaygı, Korku, Endişe


Anksiyete, Kaygı, Korku, Endişe

Anksiyete, kaygı, endişe, korku birbirinin yerine kullanılabilen duygu ifadeleridir. Doğuştan itibaren var olan bir duygudur ve yaşamın normal bir parçasıdır. Günlük yaşam içinde çeşitli konularda kaygı yaşarız. Örneğin sınav zamanlarında, yetişmesi gereken işlerde, sorunlarımız olduğunda, bir yakınımız hastalandığında kaygılanırız. Aslında bir miktar kaygı gereklidir de. Sorunlarla başa çıkmak için bir miktar kaygılanmaya ihtiyaç vardır. Bu kaygı, hazırlıklı olmayı, tehlike durumunda hızlı karar vermeyi, önlem almayı sağlar. Örneğin sınavdan kalma kaygısı ders çalışmaya motive eder, karşıdan karşıya geçerken arabanın çarpmasından korkmamız sağa sola bakmamızı sağlar. Bu bahsedilen kaygı yaşamımız için gerekli olan kaygıdır. Çok şiddetli değildir, baş edilebilir düzeydedir, kişinin günlük yaşantısını olumsuz etkilemez. 

Peki ne zaman kaygıyı anormal kabul ediyoruz? Çok şiddetliyse, durup dururken, belli bir sebep yokken ortaya çıkıyorsa, çok uzun sürüyorsa, kişinin günlük hayatını sürdürmesine engel oluyorsa o zaman anormal bir kaygı söz konusudur. Kaygıyı ortaya çıkaran düşüncenin ne olduğuna ve kişide sebep olduğu bulgulara göre çeşitli psikiyatrik hastalıklardan bahsedilebilir. 

Durup dururken başlayan, şiddetli anksiyete, kaygı, korkuya eşlik eden kalp çarpıntısı, nefes alamıyor gibi hissetme, baş dönmesi, sersemlik hissi gibi belirtilerin olduğu panik atağı dediğimiz ataklarla giden durumlarda panik bozukluğundan şüphelenilir.

Kişi, panik atak ya da buna benzer bir durum olur da yardım alamazsam, o ortamdan kaçıp kurtulamazsam düşüncesiyle, belli yerlere gitmek (çarşı, pazar, kalabalık yerler vb) ya da belli durumlarda bulunmaktan (evde yalnız kalma, asansöre binme, uçağa binme vb) kaygı yaşıyorsa, bu durumda agorafobi söz konusu olabilir.

Belli bir durum ya da nesneden mantıksız olduğunu bildiği halde aşırı korku söz konusuysa  özgül fobiden bahsedilebilir. Kedi, köpek, kapalı alan, uçak fobisi özgül fobilere örnektir. Kişi, korkulan durum ya da nesne ile karşı karşıya kalma riskinde bile kalp çarpıntısı, terleme, titreme gibi belirtiler yaşar ve ortamdan kaçıp uzaklaşmaya çalışır.

Sosyal ortamlarda, yeni kişilerle tanışırken ya da yabancıların yanında konuşurken sıkıntı yaşayan kişiler olabilir. O sırada aklından “ya yanlış bir şey söylersem, kendimi komik duruma düşürürsem” gibi düşünceler geçer ve şiddetli anksiyete, kaygı hissederler, terleme, yüz kızarması gibi bedensel belirtiler olur. Bu kişilerde sosyal anksiyete bozukluğu düşünülür.

Kendisine de saçma, mantıksız geldiği halde, “acaba mikrop bulaşmış mıdır?, çizgiye basarsam bir yakınımın başına bir şey gelir mi?” gibi takıntılı düşünceleri aklından uzaklaştıramayan kişiler olabilir. Bu düşünceler nedeniyle şiddetli anksiyete, sıkıntı hissi yaşarlar. Bu sıkıntıyı azaltmak amacıyla örneğin sürekli elini yıkarlar, tekrar tekrar temizlik yaparlar ya da çizgiye basmadan yürümeye çalışırlar. Bu durumda obsesif kompulsif bozukluk olabileceği düşünülür.

Anksiyete, kaygı en az 6 aydır hemen hemen her gün gün boyu sürüyorsa ve belli bir konu üzerinde sınırlanmayıp pek çok konuyla ilgili oluyorsa o zaman bu anksiyete yaygın anksiyete bozukluğuna bağlı olabilir. Bu durumda hastalar sürekli “ya… olursa” diye düşünür, kafalarında olayları felaketleştirirler.

Bütün bu hastalıklarda sorun olan ana duygu anksiyete, kaygı, korkudur. Ancak her birinde bu duyguya sebep olan düşünce ve kişide ortaya çıkan bulgular farklıdır. Dolayısı ile farklı tanılar konur ve farklı ele alınmaları gerekir. Tüm bu yakınmaların bir psikiyatrist tarafından değerlendirilip, öncelikle psikiyatri dışındaki başka bir tıbbi durumun sonucunda ortaya çıkmadığından emin olunmalı, daha sonra kullanılan bir madde, ilaç vs nedeniyle olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ancak bir psikiyatri uzmanının yapabileceği bu değerlendirmeler sonrasında hastaya doğru psikiyatrik tanı konabilir. Doğru tedavinin ilk şartı olan doğru tanı için bu gereklidir. Tedavide psikoterapi ve ilaçları bazen ayrı ayrı bazen birlikte olacak şekilde kullanabiliriz. Buna karar verirken hastaya ve hastalığına uygun yöntemi belirlemek gerekmektedir. 

İlgili Konular